Kapitalizmin aşırı üretimi ve kar hırsı, ekolojik sistemin bozulmasına neden olmaktadır. Dünya’yı insanlar ve tüm canlılar için yaşanılamaz bir gezegene dönüştürme noktasında krizlerle birlikte hızla sürüklemektedir. Kapitalizm krizlerden, felaketlerden kendini yenileyerek çıkma özelliği ile bugüne kadar ayakta kalma başarısı göstermiştir. Her krizde dünya sisteminin sahibi uluslararası tekkeler diğerlerini yutarak kendilerine sağlamış oldukları ayrıcalıklarla güçlenerek çıkarlar.
Neo liberalizmin bir sonucu olarak en katmerli baskı, sömürü ve yoksulluğu işçi ve emekçiler, ezilenler, köylüler yaşayacaklardır.
Sosyalistler ile Kapitalistler arasındaki fark
Sağlık sistemi, tıbbi bakımın vatandaşlarının temel hakkı olarak görülmesini içerir. Bu hak bütün insanlar için anayasal haktır. Sosyalizmde sağlık hizmetleri sınırsız ve bilimin tüm olanaklarıyla birlikte hastaların hizmetindedir. Emperyalist-kapitalist sistem ise hastaları ücretli müşterileri olarak görür. Bu ideolojik yaklaşım Yeni Demokratik İktidar ve sosyalizm ile kapitalizm arasındaki en temel farklılığı, tutumu ve sistem ayrışımını ifade eder. Sosyalistler bütün halklarla dayanışma içinde halk sağlığına hizmet eder ve yapılacak tüm hizmetlerin karşılığı para ve meta değildir.
Hastalığa karşı mücadelenin temel ilkesi sağlıklı bir beden yaratmaktır. Fakat sağlıklı bir bedenin bir doktorun zayıf bir organizma üzerindeki çalışmasıyla değil; daha çok, sağlıklı bir bedeni toplumun/kolektivitenin tamamının bütün toplumsal kolektivite üzerinde çalışmasıyla mümkündür. Tıp bilimi, hem var olan hastalıkları önleyen hem de halka tıbbi görevlerini yerine getiren bir bilim olarak var olmalıdır.
Sosyalistler kamu sağlık hizmetlerini bütün halka ulaştırmak, önleyici bir tıp programı geliştirmek ve halka sağlıklı yaşam konusunda gerekli bilimsel donanımı yaparlar. Sosyalistlerin görevi tüm sağlık uzmanlarının yaratıcı yeteneklerini toplumsal tıbbın görevlerine yönlendirmektir. Doktor hastasına çok yakın olmalı, onun ruhunun derinliklerine inebilmelidir ki acıyı-ızdırabı dindirebilmelidir.
Neo liberalizm, sosyal refah devletinin kazanımlarının ve sınıf mücadelesinin bedel ödeterek elde ettiği tüm kazanımların bir bir yok olmasını beraberinde getirmiştir. Neo liberalizmin 1990’larda başlattığı bu saldırının esasta zemini; modern-revizyonizmin kapitalizme evrilmesi ve uluslararası devrimci hareketin süreçle birlikte tasfiye edilmesi ve emperyalizmle bir arada yaşama anlayışında demirlemesidir.
Neo liberal politikanın en önemli ayağı özeleştirmenin her alanda hızlı bir furyayla gerçekleştirilmesidir. Bütün dünyada kamusal alanların uluslararası tekelere peşkeş çekilerek, milyonlarca işsizin oluşması ve yoksulluğun büyümesi, gelir adaletsizliğinin devasa boyutlara ulaşması sonucu ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfının örgütlenmeleri dağıtılmış, tasfiye edilmiş, sınıf işbirlikçi bir pozisyon almış olması ve devrimci hareketin zayıflatılmasıyla kapitalizm, geçici zaferini ilan etmişti.
Bütün kamusal alanların neo-liberalizmle talan edilip piyasa ekonomisine göre dizayn edilmesi ve bu alanların birer rant alanı ve meta olarak görülmesini ve piyasa kurallarına bağlanmasını getirmiştir. Bu anlayışla sağlık alanı, kamusal alanın en karlı ve rantsal alanı haline dönüştürülmüştür. Kamu hizmeti verilen bir alan olmaktan hızla çıkarılmıştır. Sağlıkta değişim ve dönüşüm projeleri adı altında dünyada yeni düzenlemelerle sağlık kamusal alanı, piyasa ekonomisine kurban edilmiş ve sermayenin pençesine bırakılmıştır. Sağlık hakkının en temel insan hakkı olduğu gerçeği terk edilmiş ve metaya dönüştürülmüştür.
Emperyalist merkezlerde sağlık alanındaki bu tekelleşme en çok yine işçi-emekçileri vurmuş ve halk sağlığı konusunda ciddi problemler doğurmuştur. Sağlık alanında ilaç şirketleri ve sigorta şirketlerinin cepleri şişirilmiştir. Parası olanın sağlık hakkından en iyi şekilde faydalandığı, parası olmayanın bu haktan mahrum bırakıldığı sürece “tam bir özgürlük” koşulları içinde gelinmiştir. Tamamen bir ticari alan olarak görülen sağlık alanının tüm sosyal güvencesi ortadan kaldırılmış, milyonlarca işçi ve emekçiden kesilen sosyal güvenlik vergileri emperyalist tekellere hibe edilmiş ve işçi-emekçiler sağlık haklarından adeta koparılmıştır.
Sağlık hizmetlerine erişim güçleşti ve temel sosyal-sağlık hizmetleri engeli toplumsallaştırılarak, toplum yararına ve ekolojik dengeyi koruma yaklaşımı sekteye uğratılarak yok edildi. Bundan en fazla olumsuz etkilenecek kesimler yine her zamanki gibi; işçiler, işsizler, köylüler, yoksullar, ezilen bütün kesimler oldu.
Corona virüsü salgını ve sağlık sisteminin bu salgın karşısında çaresiz kalışı bu gerçeği tüm çirkin yüzüyle açığa çıkardı. Yüzbinlerce insanın hastalandığı, on binlercesinin kırıma uğradığı bir sonuç ortaya çıkardı. Coronanın her kesimi vurduğu ve herkese bulaştığı ise sadece durumu hafifletmeye yönelik bir psikolojik savaş argümanıdır. Bu salgından en fazla emekçiler etkilendiği gibi, enfekte alanların sınıfsal konumuna göre tedavi sürecinin etkinleştirildiği açıktır. Fatih Terim’le, işçi Mehmet’in, ırgat Ayşe’nin aynı sağlık hizmetinden faydalanamayacağı toplumsal bir kabul olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gerçeği manipüle edecek hiçbir güç söz konusu değildir. Salgın, sınıf ayrımına dayalı sistemin yüzünü açığa çıkarmadı sadece, aynı zamanda emperyalist-kapitalist sistemin can çekişen zavallılığını da ortaya serdi.
Bir Partizan Okuru