Sevgili……..’e, Merhaba Yoldaş,
Mektubunu ve beraberinde gönderdiğin Yeni Kadın ile Mücadele dergilerini aldım. Çok sevindim. Özellikle mektubuna, daha doğrusu iyi olmana ve bana mektup yazma olanağı vermiş olmana sevindim.
Sevgili yoldaş, biz gayet iyiyiz. Uzun zamandır hücrede 6 kişi bir aradayız. Oğuz Arslan, Zeynel Firik, Hüseyin Uzundağ, Yusuf Demir yoldaşlar ve Dev-Yol davasından kalan tek tutsak Cemil Erdem ile beraberiz. Cemil dayı 66 yaşında bir “delikanlı”. Özellikle saçıyla kıskandırıyor bizi. Gırtlak kanserine yakalanmış, ameliyatla kurtulmuş. Epeydir beraber kalıyoruz. Sıkı bir muhalif olduğunu söyleyebilirim. ’91 affından 1-2 ay sonra yakalanmasından ötürü müebbet hapis cezasını tamamlamak “zorunda” bırakmışlar kendisini. …..
Buralarda yoldaş özgün olarak kamera sorunu yaşanmakta. Havalandırmalara kameralar takıldı. Gazetenin birinde bu olay epey farklı anlatılmış. Fark edebildiğimiz kadarıyla 2 nolu dan gönderilen bir bilgi aile aracılığıyla yanlış aksettirilmiş; banyoya, hücrenin içine kamera konmuş gibi anlatılmış. Oysa kameralar havalandırmalara takıldı. Tabii havalandırmalar da sürekli kullandığımız –(karanlık hariç) alanlar, yaşam alanımız- Havalandırmaların da sürekli izleniyor oluşu bir tür tacizdir. Şimdilik kamera önlerine engeller koyuyoruz. Merkezi bir kararla yaptıklarından idareler bu konudaki itirazları dikkate almıyorlar… Bunun haricinde önemli bir “yeni” problem yok. Bilinen tecrit devam ediyor; bazı keyfi yaklaşımlar da aynen… Kendimizce bir yaşam kurmuş durumdayız. Okuma, tartışma, yazma, süreci yakından takip ve değerlendirme üzerine kurulu bir yaşam bu. Aslında sürekli biçimde dışarıya hazır olmak çabası denebilir buna. Bu çabayı iyi bildiğini sanıyorum, o nedenle anlatmıyorum…
Sürece dair ;
Sevgili Meral, burada hem Suriye’deki savaş hem de referandum en çok konuşulan konular. Özellikle referandumda, hiç beklenmeyecek bir yaklaşımla/tavırla bazı kurumlarımızın “hayır” demesi benim için “şaşırtıcı” oldu. Gerçi bunun sinyallerini uzun zamandır gazeteyi izleyenler alıyor olmalılar. Reformizmin ciddi derecede yayıldığından, güçlendiğinden biz de uzun zamandır şikayetçiydik. Özgür Gelecek’e hemen her sayı için sunduğumuz eleştiriler pek karşılık bulmadı.
En sonunda Türkiye’nin yönetim biçimi hakkındaki bir referanduma katılmamız gündeme geldi! Kimin, kimler için ve hangi amaçlarla yönettiği devletin niteliği bilinmezmiş gibi “kişi odaklı diktatörlük” karşıtlığıyla kliklerin dalaşında tavır alınıyor! Nerede kaldı İbrahim yoldaşın TKP eleştirisi. Bazıları sanıyor ki bu referandum halkın çıkarlarıyla AKP’nin çıkarları arasındaki bir tercihi içeriyor En azından böyle bir çıkarlar mücadelesine konu olabilmekten söz ediyorlar. Derin bir açmaz içindeyken egemenler ve bu nedenle merkezi yönetim biçimini güçlendirmek, bunu yaparken de kliklerin dalaşını idari olarak etkisizleştirmek isterken bu sürece “lehte” veya “aleyhte” katılmak İbrahim yş.ın yıllar önce mahkum ettiği bir anlayışa düşmektir: İşçi sınıfının önderlik gücünü görmedikleri için şu veya bu biçimdeki burjuvazinin kuyruğuna takılmak dışında seçenek yoktur diyorlar bunlar. Tabii ki bu anlayışın güçlenmesinin nedenleri var. Öncelikle “M-L-M’nin dayandığı işçi sınıfının ‘90’ların başından beri neo-liberal politikaların bir sonucu olarak parçalanma yaşaması ve bunun işçi sınıfının önderlik gücünü yok ettiği biçiminde değerlendirilmesi” üzerinde durmak gerekir. İşçi sınıfı biçimsel olarak-nicelik ölçeğinde önemli değişimler yaşadı. Fakat son yıllarda iyice görüldü ki işçi sınıfı yok olmadı, sınıflar savaşımı sürüyor, kapitalizm sürekli olarak devrimci savaşın ortamlarını üretiyor. Dolayısıyla işçi sınıfının önderliği gündemdedir, geçerlidir. Proleter devrimler çağımızın gerçekliğidir. Burjuvazinin demokrasi adına işçi sınıfına kazandıracağı hiçbir şey yoktur.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir etnik sorun, dil sorunu, halkın örgütlenme sorunları, inanç sorunu çözüme kavuşamıyor. Burjuvazi şu veya bu biçimde iktidarda kimisi “reformizm” propagandasıyla, kimisi milliyetçilikle, kimisi hristiyan demokrat olarak kimisi sosyal demokrat adıyla, kimisi sol adına kimisi sağ veya merkez adına iktidardalar. Ama hiçbir “sorun çözümü” mümkün olmadı. En gelişmişi Avrupa’da bile halkların kazanımları geri alındı-alınıyor… Burjuvazi bu durumdadır. Şimdi referandumda olumsuz ve olumlu bir tavrın işçi sınıfının önderliği bakımından ne olduğu açık değil midir? Açıktır: hiçbir şey! Bu gerçeği görmemek için meseleyi bu yönden incelememiş olmak gerekir. Bu da ideolojik düzeyde sorgulamanın olmadığını veya bunun önemsenmediğini düşündürüyor… Bazıları 7 Haziran’daki seçimde HDP’ye desteği bununla eş değer görüyorlar. Oysa birinde mesele sadece mevcut düzende yönetim biçimidir, diğerinde ise HDP’de somutlaşabildiği derecede halkın demokratik talepleri-çıkarlarıdır. Bunların eş değer olduğu nasıl düşünülür?
Yoldaşlara selamlar bizden…
Görüşürüz…
Mulla Çakıroğlu
03.03.2017
Tekirdağ