İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu (İTİF), Avusturya Türkiyeli İşçi ve Gençlik Federasyonu (ATİGF) ve Mor Kızıl Kolektif, yaptığı ortak açıklamayla Flormar, Cargill ve havaalanı inşaatı işçilerinin direnişini selamlayarak bu direnişlerin bir parçası ve sesi-olacağını belirtti.
Yapılan açıklama şu şekilde:
“Flormar, Cargill, Havaalanı İnşaat İşçileri Diktatörlüğe Karşı Direniyor;
Türkiye İşçi Sınıfının Direnişine Selam Olsun!
Türk faşist diktatörlüğü, toplumun tüm kesimlerine yönelik faşist saldırılarını her geçen gün daha da arttırıyor. Zulüm düzenlerini ayakta tutmak telaşıyla zulüm ve işkence, açıktan katletme, tutuklama, zindanlara doldurmada sınır tanımıyor. En insanı basit bir talebi bile “devlete karşı terör suçu” kapsamına alarak, paranoyakvari vahşileşiyor.
Günlerdir tüm dünya, canlı olarak İstanbul’daki 3. havaalanı inşaatında çalışan işçilerin insanlık dışı çalışma koşullarına dayanamayarak, temel insani hakları olan talepleriyle direnişe geçmesini ve ardından büyük bir operasyon ile yapılan gece baskınıyla, vahşi bir saldırganlıkla işçilerin gözaltına alınmalarını izliyor.
Oysa istedikleri güvenlik önlemlerinin alınması, yemek ve yatma yerlerinin sağlıklı hale getirilmesi, maaşların ödenmesi, servis sorunu, keyfi işten atılmaların durdurulması, atılanların ise iadesi vb. bir dizi son derece haklı taleplerdir. “İnşaat işçisi köle değildir” sloganlarıyla insanca yaşam istemlerini haykırıyorlar. Ancak fıtratında insanlık düşmanlığı olan Türk devleti ve AKP hükümeti, en ufak talebi kanla, zorbalıkla bastırmaktadır. Tıpkı Cumartesi Anneleri’nin haklı-meşru eylem ve taleplerinde olduğu gibi onlarca inşaat işçisi “provakatör”, “örgüt üyesi” vb. iddialarla gözaltına alındılar.
Türk faşist sisteminin bu derece vahşileşmesinin elbetteki nedenleri vardır. Giderek artan ve önü alınamayan ekonomik ve siyasal krizleri, diktatörlüğü sıkıştıran, telaşlandıran bir durumdur. Bu krizin yıkıcı etkileri, bugünden döviz kurlarında, her şeye yapılan zamlardan, yeni vergilerden, duran üretim ve ticaretten, bunun sonucu kapanan yüzlerce işletme ve fabrikalardan, bu işletmelerden atılan binlerce işçi-emekçiden, işsizlik ve açlığın artışından görmekteyiz.
Diktatörlük; ekonomik, siyasal, sosyal, insani hakkını arayan en ufak insani-demokratik çıkışı kanla bastırmak, önünü almak istiyor. Çünkü çok iyi biliyor ki bir yerden çıkan haklı-meşru bir kıvılcımın, sisteme karşı öfkeyle dolu tüm emekçileri umutlandırıp cesaretlendireceğini, bunun kar topu misali büyüyebileceği korkusunu yaşıyor. Tüm toplumu görülmemiş bir baskıyla bastırması, susturması tam bir faşist kıyımı yaşatmasına rağmen toplumda alttan alta biriken öfkeye engel olamamaktadır. Bu öfke ve değişim istemi, mevcut baskı koşullarında kendini görünür kılamasa da bu gerçekliğin büyüyerek devam edeceğini söylemek gerekir. Ve diktatörlük, giderek büyüyen ekonomik-siyasal krizlerine karşı işçi, emekçilerin eylem ve itirazlarının büyüyeceğini, her alanda lokal ve cılız da olsa karşı çıkışların olacağını öngörmektedir. İşte başkanlık sisitemi diye oylattırılıp yürürlüğe konulan faşist sistemin yeni formatlanmış halini herkes yaşayarak öğrenmektedir.
Tüm baskı ve katliama, tutuklama, işten atma, açıktan işkencelere, gözaltılara rağmen işçi sınıfı ve emekçilerin direnişleri emek cephesi için son derece önemlidir. İşçi sınıfının alınteri ve geleceği için direnişe geçmesi, aynı sorunu yaşayan sınıfın diğer kesimlerini cesaretlendirecek, örnek olacaktır. Flormar işçilerinin kararlılıkla sürdürdükleri direnişi, Cargill işçilerinin sendikal hakları ve işten atmalara karşı yürüyüş ve direnişi, benzer yüzlerce işyerlerinde süren hak alma mücadeleleri, fabrika işgalleri, işçi sınıfı hareketliliğinin gelişeceğini gösteriyor. Buna paralel sistemin saldırılarının da olacağı açıktır.
Türk faşist sisteminin, işçi sınıfı ve emekçilere, Kürt ulusunun ulusal özgürlük taleplerine, demokratik hak ve özgürlük mücadelesi veren güçlere, emekçi kadınların eşitlik ve ayrımcılığa karşı mücadelesine, baskılanan inanç kesimlerine, köylülere, aydın ve gazetecilere, sanatçılara, Dersim özgülünde görüldüğü gibi çevre katliamlarına karşı çıkanlara karşı saldırganlığı, sıkışmışlıkları ve gelecek korkularından kaynaklıdır. Gelecek korkularını büyütmek de ezilenlerin kendi sorunları ve geleceklerine sahip çıkmasıyla olacaktır.
Türkiye işçi sınıfı emekçilerine, ezilen ulus ve azınlıklara, inanç kesimlerine, doğaya, insan haklarına saldıran, katleden faşist diktatörlüktür. Dolayısıyla sorunlarımızın kaynağı aynı yerdir. Mücadelemiz de aynı ortak noktaya, faşist diktatörlüğe karşı olmak zorundadır.
Bizler, Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmen işçi ve emekçiler ve onların demokratik kurumları olarak, faşist diktatörlüğün işçi sınıfı ve emekçilere yönelik vahşi saldırı ve tutuklama, işten atma terörünü şiddetle protesto ediyor; Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin direnişini selamlıyoruz. “Haklı ve meşru talep ve mücadeleleri mücadelemizdir” diyerek, her alanda ve her zaman yanlarında olacağımızı ifade ediyoruz. İşçi sınıfının direnişinin faşist baskılara, işbirlikçi şoven sendikal bürokrasinin engellemelerine rağmen, direnişlerin yaşanacağını ve gelişeceğini biliyoruz. Bizler de bu direnişlerin bir parçası, sesi-soluğu olacağız.
Havaalanı İnşaat İşçileri Yalnız Değildir!
Flormar, Cargill, İnşaat işçilerinin Direnişi direnişimizdir!
Yaşasın İşçi Sınıfının Örgütlü Birliği ve Mücadelesi!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Kahrolsun Faşist Diktatörlük!
Direne Direne Kazanacağız!
Mor Kızıl Kolektif
İTİF( İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu)
ATİGF ( Avusturya Türkiyeli İşçi ve Gençlik Federasyonu)”