Erdoğan- Ergenekon faşizmi derin devletin yasamasında, yargısında, yürütmesinde bütünleşti. 12 EYLÜL faşizmini uygulamada daha insafsız. İçine girdiği ekonomik krizin tüm yükünü ezilenlere yıkmak için katliam, işkence, keyfi tutuklama, kendi yasalarını dahi hiçe sayarak her türlü zulmü halklarımıza reva görmektedir. Yüz binlerce insan cezaevlerinde, politik tutsakların ezici çoğunluğu keyfi şekilde yargısız, sualsiz esir tutulmakta, adalet ve hukuk denen hiçbir kurumun varlığı söz konusu değil.
Türkiye tarihine baktığımızda her on veya on beş yılda bir “af “çıkarılması tartışılır. Bizim gibi yarı sömürge ülkelerde toplumsal olaylar ve adli olaylar sürekli artış gösterir. Açlık, yoksulluk, işsizlik, kültürel yozlaşma, çaresizlik ve çözümsüzlük insanları kaderciliğe itmekte, bunalıma sokmakta, kriminal olaylar, madde bağımlılığı, uyuşturucu kullanımı artmaktadır. Devlet eliyle organize edilen mafya babalığı, baronluk, çeteleşme almış başını gidiyor. Devlet destekli mafya babaları siyasi mitingler yapmakta, uyuşturucu ticareti, seks tacirliği, kadınların ve çocukların; seks kölesi olarak çalıştırılması meşru hale getirilmektedir. Toplumun genç kuşağını sarıp sarmalayan mafyalaşma artmakta, toplumsal vaka önü alınmaz artış göstermektedir. Geleceğin en tehlikeli sorunu olarak karşımıza çıkacağını söylemek abartı olmaz sanırım. Faşist Türk devleti varlığını devam ettirebilmek için, çeteleşmeyi ve mafyalaşmayı kendi denetiminde teşvik ediyor Televizyon dizileri, sinema filmleri mafyayı meşrulaştıran, öven, ” vatan kurtaran” kahramanlarla dolu. Ülkemizde açık ve aleni eli kanlı mafyanın egemenliğine peşkeş çekiliyor, propaganda, yarını belirsiz, çaresiz gençler karanlık mafya dünyasına özendiriyor, teşvik ediliyor, örgütleniyor.
Bu sorun bugünün sorunu değil, 12 Eylül faşizmi tarafından organize edilen, örgütlenen ve yürürlüğe konan bir projedir. Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Haluk Kırcı, Kürşat Yılmaz, Yeşil, Drej Ali vb. vb. MHP’li katil sürüleri 12 Eylül faşizmi tarafından örgütlenen, ödüllendirilen, bütün karanlık işleri, faili meçhul cinayetleri yapan ve günümüze kadar taşıyan bu eli kanlı çete artıklarıdır. Sedat Peker ise açık devletle bütünleşen Türk-İslam faşizminin açık örgütlü karşımıza çıkarılmasıdır.
Bizim gibi yarı sömürge olan ülkelerde de durum aynı benzerlik göstermektedir. Buna birkaç örnek verirsek; Brezilya’da, Arjantin’de, Peru’da, İran’da, Kolombiya vb. ülkelerde hapishaneler tıklım tıklım dolu olup, toplumda ciddi sorun oluşturmaktadır. Bu sorunları yaratan patronların, ağaların, bankaların, sigorta şirketlerinin, petrol zenginlerinin çıkarını savunan, koruyan devletin ta kendisidir. Açık ki, toplumsal olayların temeline inmeden, sorunların ana kaynağını kurutmadan toplumda her tür kriminal olaylar artarak devam edecek, gelecekte devasa bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Bugün ülkemizde faşist devletin denetiminde MİT- mafya organizasyonuna af çıkarılıyor. Geçmişin eli kanlı faşist katilleri devlet eliyle ödüllendiriyor. Gelecekte daha çok ilerici, devrimci, aydın, siyasetçi öldürülsün, toplu katliamlar yapılsın ve faali meçhul cinayetleri sayılamaz ölçüde artsın, ülkemiz karanlığa gömülmek istenmektedir. Aşikâr olan bir gerçek şu ki, devlet mafyalaştı, mafya devletleşti. Uyuşturucu tacirleri, çocuk tecavüzcüleri, kadınları baskı ve şiddetle köleleştirip satanlar bugün devleti yönetiyor.
Bugün faşist Türk devletini yönetenler her alanda derin bir kriz yaşıyor, düştüğü bataklıktan kurtulmak için çalmadığı kapı, kul köle olmadığı emperyalist devlet kalmadı. Bir tarafta beş kuruşa muhtaç durumdayken, diğer taraftan halkımızın gözünü boyamak için yalancı pehlivan gibi boş mindere meydan okuyor. Yaşanan ekonomik, siyasi krizin topluma yansıması daha çok işsizlik, açlık, yoksulluk olarak karşımıza çıkıyor.
Yaşanan bu derin bunalımı gizlemek, toplumsal patlamaların üstünü örtmek için, kendine uygun günden oluşturarak geçmişin eli kanlı katil mafya örgütüne “af çıkarmayı” tartışmanın gündemine oturtmuş oldu. Öyle ki, faşist ırkçı koalisyon hükümeti gündem saptırmak, milliyetçi eğilimlerin ruhunu okşayarak esas sorunu gizlemeyi hedefliyor. Çıkarılmak istenen af mafya baronlarına, kadın katillerine, çocuk istismarcılarına, devleti soyan, çalan, dini istismarla sapık -sapkınlara çıkarılıyor. Bunun adı olsa olsa her türlü organize suç örgütlerini meşrulaştırmak, serbest bırakarak ödüllendirmektir.
Görülüyor ki, derin devlet önceleri yaptığı katliamlarda kullandığı güruhları serbest bırakarak ipini salıverecekler. İpi salınan bu katil güruh faali meçhullere, katliamlara seri halde devlet izniyle devam edecekler. Ve bu ip salmaya “af çıkarma”denmektedir.
Siyasi ve politik sebeplerle hüküm giyen, tutuklu bulunan ve hiçbir gerekçe gösterilmeden esir tutulan bütün mahkumları kapsamayan bir uygulama af olarak ele alınamaz, af olarak görülemez. Tamda bu sebeple faşist Türk devletini sözde “af çıkarma oyunu”nu bozmak tüm demokrat, ilerici, yurtsever, aydın ve ezilen emekçilerin görevi olmalı, tüm politik tutsakları da kapsayacak bir kampanya başlatılmalıdır. Adil olmayan tüm yargı ve yasamaya karşı çıkılmalı, işsizliğe, adaletsizliğe karşı, demokrasi, özgürlük ve için, Siyasi tutsaklara özgürlük, “GENEL AF” kampanyası başlatılmalı, alternatif önermeler sunmalıyız. Buradan devletin sözde af oyununu bozmanın en doğru taktik politika olduğunu görerek hareket etmeliyiz.
Bazı sol çıkışlara aldırış etmeden, politik alanda alternatif politika üretmek, onu pratik yaşamda hayata uygulamak en önemli sorunlarımız olarak görülmelidir. Örneğin yetmişli yılların başında ve ortalarında, “Sıkıyönetim Mahkemeleri Kapatılsın, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kapatılsın, Genel Af Çıkarılsın,” politik taleplerde bulunduğumuz gibi. Eğer ki, zindanlar on binlerce politik- siyasi tutsakla doluysa, her türlü adaletsizlik, adil olmayan yargılama ve tutuklamalar devam ediyorsa, bizim bu oyunu bozmamız, gerçeklerin ortaya çıkması için, demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin gelişmesi yolunu açacak her türlü yolu geliştirmeliyiz.
28 Eylül 2018
Hasan AKSU