19 Haziran 2025 - Perşembe
  • HAKKIMIZDA
  • AGEB Açıklamaları
  • AGEB Programı
  • Türkçe
    • العربية
    • 简体中文
    • Nederlands
    • English
    • Français
    • Deutsch
    • Italiano
    • كوردی‎
    • Português
    • Русский
    • Español
    • Türkçe
Avrupa Haber
  • Anasayfa
  • AGEB
    • AGEB açıklamaları
    • AGEB Duyuruları
    • Mor Kızıl Kolektif
    • PG/MLM
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Dünya Haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • AGEB
    • AGEB açıklamaları
    • AGEB Duyuruları
    • Mor Kızıl Kolektif
    • PG/MLM
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Dünya Haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim
No Result
View All Result
Avrupa Haber
No Result
View All Result

ŞEYTAN ÜÇGENİNDE SEVİLMEYEN KÖŞE: BOYKOT

19 Şubat 2017
in Genel, Seçtiklerimiz
0
SHARES
Facebook`da PaylaşTwitter`da PaylaşWhatsapp`da Paylaş

ŞEYTAN ÜÇGENİNDE SEVİLMEYEN KÖŞE: BOYKOT

Yakın zamanda daha tarihi belli olmadan TDH içerisinde bir anayasa referandumu tartışması kopmaktadır. Bu konu ile ilgili bir çok argüman gazetelerde, politik yayınlarda, internet bloglarında ve hatta sosyal medyada kullanılmakta, bunun üzerinden ise politik bir AP çalışması verilmektedir. Şu anda Türkiye’nin yeni anayasası için kamplaşma “Evet mi hayır mı?” şeklinde kendisini lanse etmiştir. Evet kampı zaten mevcut hükümetin ya da farklı bir deyişle Türkiye tarihinde MKA haricinde başkasının beceremediği bir çeşit devletleşen parti hükümetinin safında yer alanların kutsanmış bayrağı halindedir. Her gün “Evet”çilerin emekçilere ve ilerici insanlara yönelik yeni bir tehdidi ile karşılaşmaktayız. Örneklendirmek gerekirse HAYIR protestosu yapanlara 20 günde 630 saldırı olması, Antalya Başsavcı vekilinin basına “Hayır oyu verecek olanlar PKK’yla aynı muameleyi görecek, sonra küsmece yok” açıklaması, Konya Milli Eğitim Müdürü Mukadder Gürsoy’un “Hayır derseniz şeytan olursunuz” diyerek körüklenen yobazlığa hedef göstermesi, kanındaki narkotik maddeler etkisini yitirmeden açıklama yapamayan Sedet Peker’in “hayırcıları sokakta bekliyor olacağız” diye resmen tehdit etmesi, Manisa AKP milletvekilinin “Hayır çıkarsa iç savaş çıkar” demesi gibi bu örnek bilumum uzatılabilir.

Ancak tüm bu kampların arasına yeni katılan ve açıklamalarını yapan bir kamp da “boykot” kampıdır. Ve şu anda neredeyse her platformda boykotçularla hayırcılar arasında hırçın bir tartışma yürümektedir. Hayırcıların özellikle eleştirdiği yön ise boykotun dolaylı bir “evet” demekle eş tutulması, boykotçuların bir hayli eleştiri ile yüzleşmesine sebep olmaktadır. Ancak şu anda “boykot”u ele almadan önce hayırı ve “hayır”ın hayrını ele alacağız.

Hayırcıların en büyük eleştirileri boykotu “gayri resmi” evetçi olarak tanımlamak ve bugün Kürt Ulusal Hareketi’nin “Hayır” tavrını göstererek boykotçuları sosyal-şövenizmle eleştirmektir. Bu yazıda “Evet-hayır” paradoksunu genişletmeye değil, boykotun savunmasını yapıp bu tavrın bir yılgınlık mı yoksa bir 71 manifestosu mu barındırdığını ortaya koyacağız. Ancak bunun için 71 manifestosunu anlamak ve niteliğini ortaya koymak lazım.

İbrahim Kaypakkaya’nın seçme yazıları özellikle TDH’nın 70’li yıllara izlediği ve görmek istemediği veya göremediği noktaların eleştirisine dayanır. Bu niteliğinden kaynaklı da “sistemden en radikal kopuş” olarak adlandırılır. Çünkü temel hedefinde Kürtsüz Türkiye çözümü, iktidarsız hükümet olma çabası, mevcut Türk-İslamcı Anayasanın kutsanması kaygısı değil, tam tersine tüm sistemin yıkılması ve her emekçiye doğuştan gelen temel hak ve hürriyetlerinin garantiye alındığı bir devlet kurma kaygısı güder.

İşte bu noktadan günümüz Hayırcılarını tahlil etmeye başlamakta fayda vardır.

HAYIRIN TALEPLERİ NEDİR?

Bazı konuları mukaveme etmede ortaya konan talepler aynı zamanda hangi yolun benimsendiğine bile işaret eder. Şu anda Hayırcıların en temel dayanağını madde madde şöyle sayabiliriz;

“Bu anayasa, ”Tek Millet, Tek Dil, Tek Bayrak, Tek Vatan” diyerek Kürt ulusunun ve ulusal azınlıkların varlığını inkâr etmektedir. Kürtlerin anadilde eğitimini yasakladığı için,

Bu Anayasa, Türkiye’de yaşayan azınlık milliyetleri inkâr ettiği için,

Bu Anayasa, başta Aleviler olmak üzere, Hristiyan, Ezidi, Süryani tüm inançları yok saydığı ve ibadet özgürlüğünü savunmadığı için,

Bu Anayasa, AKP iktidarı ve Erdoğan’ının İslam Devleti ve Şeriatı getirmenin bir aracı olarak kullanmak istediği için,

Bu Anayasa, kadın haklarını güvenceye almadığı için,

Bu Anayasa, gençlerin öğrenim hakkını, bilimsel ve parasız eğitimi garanti altına almadığı için,

Bu Anayasa, çocuklara güvenli bir gelecek vaat etmediği için,

Bu Anayasa, sağlığı paralı hale yetirdiği için,

Bu Anayasa, basın ve haber alma özgürlüğünü garantiye almadığı için,

Bu Anayasa, LGBTİ’leri toplumdan dışladığı, onlara yaşam hakkı tanımadığı için,

Bu Anayasa, yargıyı bir kişinin denetimine alıp, hiçbir güvence tanımadığı için,

Bu Anayasa işkenceyi yasaklamadığı için,

Bu Anayasa cezaevlerini bir işkencehane gibi kullandığı için,

Bu Anayasa, işçi haklarını, grev, toplu sözleşme ve çalışma haklarını garantiye almadığı için HAYIR DİYORUZ!

Bu Anayasa burjuva demokrasisinin en temel kriterlerinden bile uzaktır. İnsan haklarını temel almayan Faşist bir Anayasa olduğu için HAYIR diyoruz.” (alıntı hayır diyen kurum ve aydınların yazılarından aynen alınmıştır. Yayınlayan kişi ve/veya kurumlara göre bazı farklılıklar barındırmaktadır. Aldığımız yerdeki imla ve yazım hatalarına dokunmadık.)

Tüm bu sıralı talepleri özetleyecek olursak ise karşımıza aslında kısa ama her biri TC devleti için ilkesel sayılacak şu başlıklar çıkar;

  • Millet, cins ve farklı kültüler arasında eşitliğin sağlanması ve bunun garanti altına alınması
  • Çocuk ve gençlerin yetiştirilmesi için eğitim, sağlık, sosyal güvence ve hukuki koruma gibi temel ve insani hakların garanti altına alınması
  • Yasama ve yargının halka karşı şeffaf olması
  • Gayri insani her türden uygulamanın (dışlamadan tutun işkenceye varana kadar) yasaklanması
  • Üretim gücünden gelen hakların garanti altına alınması (örgütlenme,

Şimdi bu konuda “Hayır” denerek aslında onaylanmış olan 82 anayasası ne diyor ona bir göz atmak lazım. Özellikle de tek adamlık meselesi bu konuda şahane bir örnek teşkil etmektedir. Çünkü bir çok aydın “geveze” özellikle tek adamlılığa karşı yeni anayasayı hedef gösterirken şu maddeleri unutmaktadır. Bunları arada teferruat olan bazı kısımları çıkararak aynen söylüyoruz;

“MADDE 104.– Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. (abç)

 

Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:

  1. a) Yasama ile ilgili olanlar:

……

Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermek,

Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,

Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak,

Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,

  1. b) Yürütme alanına ilişkin olanlar :

Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek, …. Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek, … Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak, … Milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak, (abç)

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak, Millî Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırmak, Millî Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek,

Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak, kararnameleri imzalamak, (abç)

…..

  1. c) Yargı ile ilgili olanlar :

Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Askerî Yargıtay üyelerini, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek.“

Burada özellikle gösterdiğimiz kısımlar sadece tek bir konuya dikkat çekmek içindir, kuruluşundan itibaren hiç bir anayasasında değişmeyen Cumhurbaşkanlığı sistemi, aslında devletin sahip olduğu çizgiyi ve uygulamalarının devamlılığını sağlamak üzere tek adamın atanmasıdır. Bu 1923 Anayasası‘nda da 82 Anayasası’nda da böyledir.

Yani zaten Kemalist-faşist TC kurulduğundan bu yana hayırcıların taleplerini hep reddetmiştir. Kendileri de reddettikleri anayasaya karşılık kabul etmiş oldukları anayasanın aslında hiç bir fark içermediğini, emekçiler için faşist devlet geleneğindeki keyfiyatçılığın ve zorbalığın devamlılığını garanti altına almaya yönelik yasal düzenlemeler barındırdığını bilmektedir. Burada tartışma „fiili olanı yasala dönüştürmeyeceğiz“ vurgusu ile kapanmak istenmektedir. Oysaki durum zaten yasaldır, çok uzağa gitmeyin 90’ların başında Özal’ın baypas edilmek istenmesi ve buna rağmen anayasaya el sürülmemesi bile kliklerin birbiri arasında rekabet ederken temel ilkelere ihanet etmeyeceğinin en bariz örneğidir. İşte bu devlet örgütlenmesinin “en temel ortak çıkar” ilkesidir. Peki diğer haklar hususunda ne demektedir; sadece bu haklara sahip olduğu söylenmektedir. Yani “hak var ama nasıl kullanılacağı bizim esnekliğimizdedir” demenin, yazılanın değil fiili işleyişin ön plana çıktığı bir uygulamadır. Zaten 82 Anayasası ötekileştirilenlerin ve temelde ezilen emekçilerin değil, egemenlerin ve onların peşi sıra hareket eden faşist çete-güruhların anayasasıdır, tıpkı 23 Anayasası gibi.

Bu ikilem şu ana kadar sadece “Anayasacılık kisvesi altında parlamentarizme ve legalizme hizmet etmektedir. Açıktır ki kimse reform mücadelesini hiçe saymaz, sağlıklı bir sınıfsal mantığa sahip olanlar bunu yapmaz. Ancak tartışılan şey bir reformun olması değildir, faşist klikler arasındaki pay savaşında ilericilik adına saf tutmaktır.

PEKİ TC PARLAMENTOSU DEMOKRAT MIDIR?

Bildirilerde özellikle en ileri burjuva demokrasisinden bile yoksun bir anayasa tasarısı olduğu konusunda dem vurulmaktadır. Peki Lozan’dan bugüne TC parlamentosu ve onun “çalışma ilkelerine” işaret eden anayasanın durumu nedir? Aslında icraat bu konuda söylemden fazla şey anlatır. Bunu en güzel 70 döneminde, 1920’de MKA’nın kurduğu parlamentonun işleyişine yöneltilen eleştiri ile anlayabiliriz. Bunu Kaypakkaya’nın şu sözlerinde bulabiliriz.

“Şimdi, Türkiye’de parlamentonun fonksiyonuna geçelim:

Ülkemizin tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşulları, Türkiye’de parlamentarizmin başından beri “kaba ve uydurma” olmasına yol açmıştır. Türkiye’de, yarı-sömürge, yarı-feodal yapıdan dolayı zayıf bir burjuvazi mevcuttur. Zayıf burjuvazi, iktidarını koruyabilmek için daima kitlelerin mücadelesini zorla ve şiddetle ezme yolunu seçmiştir; daha doğrusu o, varlığı ve iktidarını korumak için buna mecburdur. Öte yandan, ülkemizde iktidara zayıf burjuvaziyle birlikte feodalizm döneminin kalıntısı, kudurgan toprak ağaları sınıfı da ortaktır. Bu sınıf, feodalizmin kanunu olan sopayı ve cebiri, burjuva demokrasisinin yerine geçirmek için sürekli bir çaba harcamaktadır; çünkü tutarlı bir burjuva demokrasisi feodalizmin menfaati ile çelişir. Bu iki nedenle, Türkiye’de burjuva demokrasisi, başından beri, Kemalist iktidar dönemi de dahil, faşizan ve feodal bir karakter taşımaktadır.(abç)” (İbrahim Kaypakkaya Seçme Yazılar Sayfa 157)

“Türkiye’de parlamento, Kemalist iktidar döneminde de vardır ve hatta o dönemde parlamento daha da “kaba ve uydurma”dır. Gerçekte mebuslar seçimle değil, CHP yöneticileri tarafından ve hatta bizzat M. Kemal tarafından tayin edilerek tespit ediliyordu. Tabi ki her bölgeden, kitlelerin en azılı düşmanları, çevrenin en zengini ve nüfuzlusu, ağa, bey, eşraf, faizci, tefeci, patron, yüksek bürokrat vb. meclise dolduruluyor, parlamento böyle teşkil ediliyordu. Şafak revizyonistleri, bu gerçekleri masumane(!) atlayıveriyorlar; “hakimiyet aracı”(!) olarak gördükleri “gerici parlamentoyu” 1950 sonrasına has bir şey olarak görüyorlar. Tekrarlayalım: Türkiye’de gerici parlamento, 1950 sonrasına has bir şey değildir, başından beri, Kemalist iktidar döneminden beri, hatta monarşik meşrutiyetten bu yana mevcuttur ve başından beri de “kaba ve uydurma”dır; faşizmin suratına örtülen “demokratik” bir peçedir.(abç)” (İbrahim Kaypakkaya Seçme Yazılar Sayfa 158)

Şimdi parlamentosu “kaba ve uydurma” olan bir cumhuriyetten ve onun düzenlediği anayasaların arasında bir seçim yapmaktan ne anlamalıyız? İsterseniz Endülüs Avrupa’sına bir bakarak bunu anlatalım; bu dönemde yani ortaçağda devletin veya büyük kralların düşman olarak gördüğü, onu eleştiren, ona karşı ayaklanan kişiler ibret olsun diye asılırken onlara asılacağı urgan seçtirilir ve sonrasından urgan düğümü bizzat idama mahkum edilene attırılırmış. Bu aynı zamanda “suçlu(!)” olanın kabahatini kabullenmesi olarak lanse edilirmiş. Kişi bunu yapmazsa ise işkence edildikten sonra kafası kesilerek idam edilirmiş. Şimdi bu uygulama Gezi ayaklanmasını sergileyen Türkiye emekçilerine uygulanmaktadır. 82 Anayasası’nın bıçağıyla mı yoksa yeni tasarı olan Anayasa’nın bıçağıyla mı öldürüleceği sorulmaktadır. Bunu oylatmanın elbette farklı sebepleri de vardır.

ANAYASA NEDİR?

Anayasa, bir çok kanunun temel alması gereken ve devlet işleyişi ve vatandaşlık ödevlerini konu alan yazılı belgedir, en azından TDK bunu söylemektedir. Ancak siyasi olarak anayasa bir toplumsal uzlaşı belgesidir. Vatandaşlık ödevlerinin sayıldığı ve vatandaş olan herkesin “kabul ettiği” (siz onu etmek zorunda olduğu diye de anlayabilirsiniz) TOPLUMSAL UZLAŞI BELGESİDİR. Yani egemenlerle ezilenler arasındaki ilişki ve hakların tayin edildiği bir belgeden bahsetmekteyiz. Peki u belgeyi değiştirme, tasarlama ve işletme hakkı kimdedir? Nerede görülmüştür ki bir anayasa egemenler yerine ezilenlerden önerilmiştir?

Anayasa, egemenlerin ezilenlere yeni sistemin tasdiklenmesi olarak sunduğu bir uzlaşı belgesidir ve bu belgeyi ezilen değil, egemen olan, iktidar olan hazırlar. Yani aslında anayasa mücadelesi aynı iktidar temsilcilerinin sunduğu iki öneri arasında değil, iktidar mücadelesinde yapılır ve onun üzerine konuşmak bile aslında bir iktidar mücadelesi iddiası gerektirir. Gerisinde ise zaten egemen olan iktidarın varlığını meşrulaştıran, kabullenen ve biat eden bir duruştur, sınıfın değil, sınıfsızlığın duruşudur. Devrimcilerin değil, baskılardan kendi kabuğuna çekilen ve devrimin adresi sokakları geleceğe erteleyen, özünde parlamentarist yansımasında ise koşullar teorisi yaparak Troçkist bir yaklaşımdır. Yani suyunu proletaryanın öğretisinden almaz.

BOYKOT! Ne için?

Bu durumda boykot diyoruz, bu ikilemden çıkmak, Kaypakkaya’nın radikal çıkışını ileriye ve yarına taşımak, Şafak Revizyonistleri ile aynı sularda yıkanmamak için “Boykot” diyoruz. Elbette Türkiye coğrafyasında devletin temel çatlama noktalarından birini teşkil eden milli meselede Kürt Ulusal Demokrat Hareketi “hayır” dediğinde kafalar karışabilir. Öncelikle bir şeyi belirtelim, çok olmak doğru olmak anlamına gelmez. Kaldı ki bu tartışma somuta indirildiğinde kimse KCK’dan son 10 ay içerisinde “Evet-Hayır” ikileminde bir açıklamada ortaya koyamaz. Ama doğrudur; KCK’nın  kendi değişleriyle “Devrimci Halk Savaşı”nı yükseltmek için hazırlık yaptığı, bu yüzden şehirlerin yıkıldığı, köylerin askeri abluka altında tutulduğu, 30 yıldır çoluk çocuk direnen Kürt halkının sokağa taş ve yürekleriyle çıktığı doğrudur. Mazlum Doğan’ın da dediği gibi “diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek iyidir” dendiği, sömürü sisteminin bir bütün olarak reddedilmek istendiği, dünden bugüne faşizmin sözcülüğünün yapıldığı ve ilericilere sadece kürsü olanağı sunan parlamentonun tanınmadığı bir baharın hazırlığı için hiçbir toplumsal uzlaşı belgesinin altına imza atılmamaya yönelik bir eğilim olduğu, bazılarının rüzgârın tersten estiği, suyun hırçın aktığı bu dönemde “Boykot” dediği doğrudur. 90’larda SES ve Eğitim-Sen emekçilerinin sokakları zapt etme cesaretiyle, Ayfer’den Beritan’a ve ondan da Çiğdem ve Sefagül’lerin kararlılığı ile, İbrahim’den Mehmet’e demokratik bir ülke mücadelesinde boykot diyoruz. Boykot diyoruz, çünkü İbrahim Kaypakkaya’nın bizler için düşlediği ülkeyi masalarda konuşmak değil, kurmak istiyoruz.

“Demokratik halk diktatörlüğü sisteminde bütün milletlerin ve dillerin tam eşitliği garanti edilecektir. Hiçbir zorunlu dil tanınmayacak, halka bütün yerli dillerin öğretildiği okullar sağlanacaktır. Halk devletinin anayasası, herhangi bir milletin, herhangi bir imtiyaza sahip olmasını ve milli azınlığın haklarına herhangi bir tecavüzü kesinlikle yasaklayacaktır. Her ulusa, kendi kaderini tayin etme hakkı tanınacaktır. Bütün bunların gerçekleşmesi için, özellikle yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik yerel kendi kendini yönetim gereklidir. Bu özerk ve kendi kendini yöneten bölgelerin sınırları, ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun milli bileşimi vb… temeli üzerinde, bizzat mahalli nüfus tarafından tayin edilecektir.” (İbrahim Kaypakkaya Seçme Yazılar Sayfa 215) İşte bu ülkeyi kurmak istiyoruz.

 

Mehmet Zeki BARAN

 

Tags: ŞEYTAN ÜÇGENİNDE SEVİLMEYEN KÖŞE: BOYKOT
ShareTweetSend
Previous Post

53. Uluslararası Münih Güvenlik Konferansı başladı

Next Post

Avusturya Yeni Kadın 13. Kurultayını başarıyla gerçekleştirdi!

Next Post

Avusturya Yeni Kadın 13. Kurultayını başarıyla gerçekleştirdi!

  • AGEB: Yunanistan Gündemi – Ekim 2024
  • İsviçre’de Gençliğin Durumu?
  • AGEB: Almanya Gündemi Şubat 2024
  • AGEB Siyasi Perspektif Yazısı – Şubat 2024

AGEB PROGRAMI

AGEB PROGRAMI

PROGRAMI OKUMAK VE İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN

DUYURULAR

AGEB Duyuruları

BASAVARAJ VE 27 HALK SAVAŞÇISI ÖLÜMSÜZDÜR!

HİNDİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ (MAOİST) GENEL SEKRETERİ BASAVARAJ VE 27 HALK SAVAŞÇISI ÖLÜMSÜZDÜR! Hint gerici-faşist devleti Hindistan’da HKP(Maoist) öncülüğünde sürdürülen devrimci ...

29 Mayıs 2025
Duyurular

“İSTANBUL TKIS BLİNDS PERDE” İŞÇİLERİYLE DAYANIŞMAYI BÜYÜTELİM!

Hollanda merkezli HUNTER DOUGLOS firması 30 Ekim 2024 tarihinden bu yana İstanbul’da bulunan TKIS BLİNDS Perde işçilerinin, başta sendikal hak ...

1 Mart 2025
Duyurular

İSVİÇRE’DE AGEB PANELİNE ÇAĞRI

AGEB Basel'de 16 Mart 2025 tarihinde "Emperyalist Savaşlar, Hapishaneler, Göç ve Şovenizm" konulu Panel gerçekleştirecek. Emperyalist Kapitalizmin dünyada barbarlığını artan boyutta sürdürdüğü, ...

1 Mart 2025
AGEB

AGEB 3. KOLEKTİF TATİL KAMPI’NDA BULUŞALIM!

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB) olarak bu yıl 3. Kolektif Tatil Kampımızı 21 Temmuz- 06 Ağustos 2025 tarihleri arasında Yunanistan/Nafplio ...

23 Ocak 2025
AGEB Duyuruları

AGEB ve ADHK Panelleri

Emperyalist savaş kıskacında; Ortadoğu’da gelişmeler ve Türk Devletinin çıkmazı! Emperyalist-kapitalistlerin dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilere yönelik artan saldırıları ...

4 Aralık 2024
Duyurular

1 Mayıs’ta Alanlara!

1 MAYIS’TA HAKLARIMIZI SAVUNALIM, EMPERYALİST YAĞMAYA KARŞI DURALIM! Uluslararası işçi sınıfının ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 ...

25 Nisan 2024
AGEB Duyuruları

İTİF 28. Kongresine davet

AGEB bileşeni olan İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu (İTİF), 28. Kongresini “Derinleş̧en çeliş̧kilere, yoğunlaşan baskı ve saldırılara karşı örgü̈tlenelim, mü̈cadele edelim!” ...

29 Mart 2024
AGEB Duyuruları

AGEB 2. Kolektif Tatil Kampında Buluşalım!

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB) olarak bu yıl düzenleyeceğimiz 2. Kolektif Tatil Kampımızı 20 Temmuz- 06 Auğustos 2024 tarihleri arasında, ...

15 Mart 2024
Duyurular

AGEB 5. Yıl Etkinliği

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği ( AGEB ) kuruluşunun 5. yılı nedeniyle 2 Mart Cumartesi günü İsviçre’nin Zürih kentinde kitleye açık ...

14 Şubat 2024
AGEB

Politik Mültecilere Yönelik Artan Saldırılara Son!

Avusturya’da politik mülteciliğe başvuran Özgür Doğan’a altı yıl sonra red ve iade kararı verildi 2014-2017 yılları arasında Rojava’da IŞID barbarlığına ...

13 Eylül 2023

Avrupa Haber Sosyal Medya

AGEB Sosyal Medya

LİNKLER

  • Yeni Demokrasi
  • Partizan
  • Partizan Medya
  • Partizan Arşiv
  • PŞTA
  • İşçi Köylü Kurtuluşu
  • İbrahim Kaypakkaya
  • Yeni Demokrat Gençlik
  • Yeni Demokrat Kadın
  • Umut Yayımcılık
  • Red Herald
  • Dem Volke Dienen
  • ETHA
  • Fırat Haber Ajansı
  • Gazete Patika
  • Avrupa Demokrat
  • Avrupa Postası
  • Kızıl Bayrak
  • İHD
  • Avrupa Sürgünleri

HAKKIMIZDA

avrupahaber11.org web sayfası AGEB – Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği Resmi sitesidir.

 

ARŞİV

SON EKLENENLER

İsviçre: BEKSAM’a yönelik yapılan saldırı kınandı

19 Haziran 2025

Emperyalizm destekli Siyonist İsrail’in saldırısına ve savaş kışkırtıcılığına karşı çıkalım!

17 Haziran 2025

Hollanda’da Filistinle kitlesel dayanışma gösterisi!

16 Haziran 2025

FACEBOOK’TA TAKİP EDİN

  • Anasayfa
  • AGEB
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Dünya Haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim

© 2024 Avrupa Haber Merkezi

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • AGEB
    • AGEB açıklamaları
    • AGEB Duyuruları
    • Mor Kızıl Kolektif
    • PG/MLM
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Avrupa Gündemi
  • Dünya haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim

© 2024 Avrupa Haber Merkezi