9 Mayıs 2025 - Cuma
  • HAKKIMIZDA
  • AGEB Açıklamaları
  • AGEB Programı
  • Türkçe
    • العربية
    • 简体中文
    • Nederlands
    • English
    • Français
    • Deutsch
    • Italiano
    • كوردی‎
    • Português
    • Русский
    • Español
    • Türkçe
Avrupa Haber
  • Anasayfa
  • AGEB
    • AGEB açıklamaları
    • AGEB Duyuruları
    • Mor Kızıl Kolektif
    • PG/MLM
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Dünya Haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • AGEB
    • AGEB açıklamaları
    • AGEB Duyuruları
    • Mor Kızıl Kolektif
    • PG/MLM
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Dünya Haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim
No Result
View All Result
Avrupa Haber
No Result
View All Result

25 EYLÜL’DE IRAK KÜRDİSTANI`NDA REFERANDUM VE DOĞRU TAVIR ?- Hasan Aksu

22 Eylül 2017
in Seçtiklerimiz
0
SHARES
Facebook`da PaylaşTwitter`da PaylaşWhatsapp`da Paylaş

25 EYLÜL’DE IRAK KÜRDİSTANI`NDA REFERANDUM VE DOĞRU TAVIR ?- Hasan Aksu

“İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun kendi içindeki sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa olan düşmanlığı da son bulacaktır.” ( Komünist Manifesto )

Dört parçaya bölünmüş Kürdistan toprakları önemli bir coğrafyadır. Asırlar boyu egemen devletlerin egemenliği altında olmuş, sömürülmüş, var olan zenginlik kaynakları emperyalistler ve işbirlikçi uşak devletler tarafından talan ve tarumar edilmiş, bu talan ve yağmalama günümüze kadar süregelmiştir. Kürt ulusu asırlar boyu çeşitli biçimlerde işgal ve istilaya karşı mücadele yürütmüş, kendi kaderlerini tayin etmek için, bugüne has bir statü kazanmış durumdadır. Yalnızca Irak Kürdistanı değil, bütün Kürdistan ve Ortadoğu, emperyalist sermaye devletleri için, hayati önem taşımaktadır. Hem stratijik önem taşıması, hem petrol ve maden zenginliklerinin bu bölgede yoğunluklu bulunması, emperyalist devletlerin egemenlik dalaşını günümüze taşımakta, milyonlarca ezilen mazlum ulus ve halkların katline, yerlerini yurtlarını terk etmesine, açlık ve sefalet içinde yaşamalarına sebep olmaktadır.

Ortadoğu’da kör olmayan gözlerin açık gördüğü gerçek şu; başta Amerikan ve Rus emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalist devletler ortalıkta cirit atıyor. İstedikleri şekilde savaşı yönlendiriyor, yönetiyor ve Ortadoğu halklarının kaderini belirlemek istiyorlar. Devlet yıkıyor, devlet kuruyor ve kendi babalarının çiftliğiymiş gibi istedikleri şekilde at oynatıyorlar. Adeta baş aktörler, savaşın piyonlarını istedikleri şekle sokabiliyor, istedikleri anda nereye ne şekilde müdahale edeceklerini onlar belirliyor. Egemenlik savaşı yürütenler, kendilerine bölgesel piyonlar oluşturuyor, santraç oynar gibi işbirliği yapacağı piyonu kendileri belirliyor. Çıkarına olan güce her tür lojistik destek verilmekte, askeri danışman tesis edilmektedir. Bölgede savaşan ülkeleri, ulusları, grupları kendi lehlerine kullanmakta, birbirine çatıştırmakta, kırmakta ve bölmektedir.

Bugün bakıldığında Ortadoğu’da emperyalist sermaye devletleri kozlarını paylaşıyor ve savaşın asıl tarafları bu emperyalist güçlerdir. Ve tüm mevzilenmeler bu gerçeklik üzerinde şekillenmiştir. Geçmişte bunu en sinsi ve gizli yapan, örgütleyen ise; yüz yılı geçen bir zamandır Ortadoğu’yu kendi hanesi gören İngiliz emperyalizmi ve Fransız emperyalizmidir. Böl-parçala-yönet ilkesini uluslararası emperyalist güçler halklarımıza karşı, çok planlı şekilde uyguluyor. Emperyalist savaşı bölgesel bazda mükemmel bir şekilde, en alçakça halklarımız üzerinde yürütüyor.

Burada şu gerçeği söylemeden geçemeyiz; fiili ve dolaylı işgal altında bulunan ülkeler ve topraklarda ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelesi yürüten gerçek komünist partisi ve örgütler ya hiç yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Bu ezilen halklar ve uluslar için bir dezavantajdır. Öyle ki, böylesi bir eksiklik, emperyalist haydutların ve işbirlikçi komprador gerici devletlerin ortalıkta istedikleri gibi at oynayıp, cirit atmalarına yol açmaktadır. Ortadoğu ve Kürdistan toprakları savaşın yoğunluklu sürdüğü bir alandır. Savaş, yalnızca Kürdistan sınırları içerisinde yürütülmemektedir, öyle de göremeyiz. Türkiye dahil, Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Afganistan, Filistin, İran… vb yerlerde emperyalist güçler ve onların işbirlikçisi güçler arasında egemenlik savaşı tüm şiddetiyle yürütülmektedir. Bölgemizde sürdürülen bu savaş gerici bir savaştır. Bu gerici savaşa karşı ezilen ve bağımlı ulusların ve halkların haklı ve meşru direnişleri var, bu karşı direniş savaşları haklı ve meşrudur.

Tam da bu karmaşık noktada at iziyle it izinin birbirine karıştığı puslu havada, emperyalist güçlerin nasıl ve ne şekilde pozisyon alacağı, kendi çıkarı için halklarımızı ne şekilde kendi lehine kullanacağını iyi tahlil etmeliyiz. Burada, ‘ince (gizli) şövenizme düşmeme’ adına; sosyalistlerin, devrimcilerin şu veya bu emperyalist gücün yedeğine düşme lüksü olmamalıdır. Ve Marksist devrim ilkelerinde ‘günümüze özgü’ gelişen (emperyalizmi bölgede ilerici, demokrat) gösteren tasfiyeciliğe düşülmemelidir. Bilimsel sosyalizmi ‘somut koşul ve şartlara uyarlama’ adına, objektif olarak sınıf işbirlikçisi konuma düşülmemeli, emperyalist haydutlara ilerici elbise giydirilmemeli, halklarımızın geleceğine sekte vurulmamalıdır. ‘İnce şövenizme karşı çıkma’ adına uluslararası emperyalizmi bölgemizde şirin gösterme yanlışlığına asla prim verilmemelidir.

Emperyalizm menfaatlerine elverdiği yerde, bu sınıfların ırkçılık politikasını kışkırtır ve destekler; menfaatlerine elvermediği yerde bu politikanın karşısına çıkabilir. Örneğin, Türkiye’de hakim olan, Türk hakim sınıflarının bir kanadını desteklerken, diğerini yedekte tutmayı iyi bilir. Yeri geldiğinde menfaatine ters düşen iktidar kliğini alaşağı etmeyi de bilir.

Açık olan şu ki, bugün Ortadoğu halklarının anti emperyalist yönü giderek zayıflamaktadır. Halklarımız yanlış yönlendirilmekte, emperyalistlerin gerici karekteri niyet o olmasada saklanmakta; “kurtarıcı, özgürlükçü, demokrat ve ilerici” olarak lanse edilmekte, gösterilmektedir. Burada niyeti okumanın bir anlamı yoktur. Bilinir ki, niyet yetmez, cehenneme giden yolların taşları da iyi niyetle döşenmiştir. Objektif olarak yaşananlar bize bunu gösteriyor.

Öyle ki; IŞİD, emperyalizmin bölgede örgütlediği bir güç değilmiş gibi… Sanki dünyanın en büyük sermaye devleti; “IŞID emperyalizmiymiş” gibi… Sanki “Ortadoğu’da bütün katliam ve zulmü IŞİD yapıyormuş” gibi, bütün emperyalistler kendilerini temize çıkarmakta, masum göstermektedir. Başta ABD ve RUS emperyalizmi “halkalarımızı zulümden kurtarıcı” edasıyla, “IŞİD’in zulmüne karşı bölgemizde bulunuyorlarmış” gibi hedef saptırmaktadırlar. Savaşın özünün emperyalistler arasında bir egemenlik dalaşı değilmiş gibi yansıtılmakta, halklarımızın gerçek düşmanlarının özü gizlenmektedir. Öyle ki, izlenen yanlış politika ve onu belirleyen çizgi kaçınılmaz olarak, ABD’yi şirin göstermekte, Rusya ve Çin’i kurtarıcı görmektedir. İzlenen yanlış yol ve yöntem ortaya bu objektif durumu çıkarıyor.

Umutlarını emperyalizmin ‘hümanist yardımına, kurtarıcılığına bağlayan-bağlattırılan halklarımız ve ezilen uluslar, bölgede kime karşı savaştığını bilmeyen, dört bir yana yumruk sallayan duruma düşürülmek istenmektedir. Öyle de olmaktadır. İlerici güçlerin bir kısmına, ABD ve Avrupa emperyalizmi destek verip övgü yaparken, diğer bir takım ilerici güçler ise Rusya ve Çin’in yörüngesinde hareket etmektedir. Aslında bu yapılan şeylerin hepsi; “bağımsızlık, özgürlük, sosyalizm” adına yapılmakta, ya da ‘bölgeyi IŞİD gibi bir terör örgütünden temizleme, bölgeye demokrasi getirme’ adına yapmaktadır. Başta ABD olmak üzere, bütün emperyalist güçler, bölge devletlerini ve güçlerini kendi çıkarı doğrultusunda çok yönlü kullanıyor. Her kim ki, bu gerçeği görmezden gelir, ‘devrim ve sosyalizm adına faydalanma görüyor’ olursa olsun; o güç veya örgüt bilinmeli ki; bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm eksenini gerçek anlamıyla yitirmiş demektir. Bu analiz daha çok kendine, sosyalist, anti emperyalist ve anti faşist diyen güçler için geçerli bir eleştiridir.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki; Sınıf bilinçli proletaryanın ulusal sorun konusundaki tutumu, burjuva demokratik devrimine bakışından kaynaklanır. Proletarya partisi emperyalizme ve feodalizme karşı mücadelede burjuvaziyi destekler. Eğer ki burjuvazi bu mücadelesini sonuna kadar devam ettiremez ve emperyalizme teslim olursa; proletarya bu mücadelenin önderliğini üstlenir, zafere taşır. Günümüzde de burjuvazinin bu önderliği sonuna kadar götüremediği açıktır. Bu nedenle ya proletaryanın yanında ya da emperyalizmin yanında yer alacaktır. Başka bir yol yoktur. Dolayısıyla sınıf bilinçli proletarya dil, din, ırk, milliyet ve cinsiyet ayrımı yapmadan, gözetmeden bütün ulus ve azınlıklara eşit haklar tanır. Bu öz anlamıyla burjuva demokratik bir haktır. Ve yurttaşlarına eşit haklar tanıyan bu burjuva demokratik ilkeyi destekler. Çok uluslu devletlerin içinde yaşayan ulusların veya azınlıkların ayrılma, ayrı devlet kurma, ayrı bir statü içinde yaşamasını kabul eder. Proletarya eski bir dünyanın karşısına yeni bir dünya kurma, ona önderlik etmeyi vaad eder. Bütün insanlığın ayrımsız, sömürüsüz, hiçbir eşitsizliğin, ayrıcalığın, küçük de olsa, olmadığı bir dünya yaratmayı esas alır proletarya. Bu görevin zafere taşınması dünya proletaryasının omuzlarına yüklenmiştir. Biz burjuvazinin bütün milliyetlere eşit haklar sağlayan demokratik ilkeyi desteklemekle yetinmeyiz. Burjuvazinin tersine, ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelelerininde sınıf mücadelesinin kaçınılmaz bir parçası olduğunu savunuruz. Ve proleter devrimlerin bir parçası olarak görürüz.
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkı

“Farklı ulusların barış ve özgürlük için bir arada yaşamaları ya da (kendileri için daha elverişliyse) ayrılıp ayrı devletler kurmaları için, işçi sınıfı tarafından savunulan tam bir demokrasi zorunludur. Hiç bir ulusa ya da hiç bir dile, hiçbir ayrıcalık tanınamaz; bir ulusal azınlığa en küçük bir baskı ya da en küçük bir haksızlık yapılamaz: işte işçi sınıfı demokrasisinin ilkeleri bunlardır.” (Lenin syf. 64)

Şimdi gelelim asıl konuya; yaşadığımız sınıflı toplumda kendisine o kadar, ‘Marksist’, ‘Maoist’ veya sosyalist sıfatlaması takan kuruluş var ki; eğer bunların hepsi kendilerini tanımladıkları ismin ilkesel gereklerini yerine getirmiş olsaydı; bugün bu sorunları tartışmıyor olacaktık. Konuya ilişkin ortak bir anlayış çıkarabilecektik. Zira, gerçeğimiz hiç öyle değil. Bize ideolojik olarak en yakın duran arkadaşlarımız veya yoldaşlarımız dahil, Güney Kürdistan’da ‘Bağımsız Kürdistan için yapılacak referanduma’ çekinceyle bakmakta, ‘acaba’ demekle ‘ama, fakatla’ sosyalizmin ilkelerine utangaç şekilde çelme takmaktadırlar. Tabi bu tavırları aslen tutarsızdır, çifte standartlıdır. Ulusların kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkını savunurken ve bunu şarta veya gerekçelere bağlamazken, bugün her nedense, Barzani önderliğinde varlığını koruyan, sürdüren Kürtlerin bu hakkını kullanmayı hak olarak görmüyor. “İnce şovenizmle”, hâkim ulus erkliği edasıyla “olur vermek istemiyor” ve en önemlisi de bin bir dereden su getirerek karşı şart ileri sürerek, karşı çıkma basiretsizliğini gösteriyorlar. Bir kısmı da hem nalına hem mıhına vuruyor ve içindeki gizli hakim ulus şövenizmini gizleyerek, ‘tayin hakkını savunuyoruz’ amma, ee “bölge kan gölüne döner”miş de “o nedenle refaranduma karşı çıkıyorlar”mış (ödp, tkp,vb).

Peki nerede kaldı sizin tam hak eşitliğini savununuz? Bu bir çeşit ırkçı, şöven tutum değil de nedir? Her zaman “büyük ulus, büyük devlet,”mi sizin varlık sebebiniz olacak? Bu beyin kütüphanesinde kalıtsal yer bulan gizli şövenizmin dışa vurumundan başka bir şey değildir. Önce şunu açıklamalıyız ki, bir ulusun veya azınlığın kendisi hakkında vereceği karara her kim olursa olsun, onun adına konuşamaz, karar veremez, şart, koşul, kem-küm edemez. Böylesi bir hakkı her kim ki, kendisinde görürüyor, akıl hocalığına, tehdite, şantaja baş vuruyorsa en hafif deyimiyle ezilen uluslara, halklar ve gerçek özgürlüğe karşı çıkıyor demektir. Burada şart, koşul ve gerekçe öne sürülerek suyu bulanıklaştırmaya kimsenin hakkı yoktur.

Bilinmeli ki, “Biz özgürce bir birleşme istiyoruz, ayrılmak hakkını tanımak zorunda olmamızın nedeni budur. Ayrılma özgürlüğü olmadan, özgürce bir birleşmeden söz edilemez.”(Lenin syf. 65)
Anlaşılacağı üzere, herhangi bir ulusun veya azınlığın “ayrılma ya da ayrı bir devlet kurma hakkı” kimsenin tasarrufunda, himayesinde ve ipoteği altına alınamaz. Kimse de bu hakka sahip olamaz. Bir ulusun veya azınlığın nasıl, ne şekilde karar vereceğine biz karar veremeyiz. Eğer ki, o ulusun ve azınlığın ya da işgal altındaki bir ülkenin kendini nasıl ne şekilde yöneteceğine o halk karar vermelidir. Şeh Sait’in desteklenmesi, Afgan Emiri’nin işgalci güçlere karşı desteklenmesi… vb de nasıl ki, kem küm edenlere şiddetle karşı çıktıysak, bugün de Güney Kürdistan’da referandum ve orada yaşayan ulusun, halkın kendi karar verme hakkıdır. Bu savunulmalıdır, şart ve gerekçeler ileri sürenlere de şiddetle karşı çıkılmalıdır.

Ulusal burjuvazi her zaman kendi burjuva isteklerini öne çıkarır. Bunu da ısrarla ve kararlıca öne sürer. Biz bunun bilincinde hareket ederiz. Bilinmeli ki, proletarya partisi her şart altında burjuva milliyetciliğini kutsamaz ve desteklemez. Hak eşitliği ayrıdır, bunu savunmak ayrıdır. Bu iki şey birbirine karıştırılmamalıdır. Proletarya ulusal eşitsizliğin, engellerin, farklılıkların kaldırılmasına hizmet eden bütün hareketleri destekler. Buna hizmet etmeyen emperyalizme ve gericiliğe hizmet eden hareketleri koşul ve şartlara göre değerlendirir.

Tam da bu noktada; proletarya partisi ulusların bağımsızlık hakkını şartsız koşulsuz tanımalıdır, tanımaktadır. Ancak, ulusal özlemlerin üstesinden, ulusların özlemlerini gerçekleştirerek gelebiliriz. Burada çeşitli hakim ulusal burjuva hareketlerine bakarak tavır belirlenemez. Bu burjuva ulusal rakabette biri desteklenemez taraf olunamaz. Doğru tavır, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini, şartsız koşulsuz ve her şart altında savunmaktır, ipe un sermemektir.
Hasan Aksu, 21-09-2017

Tags: Barzaniburjuva milliyetciliğiLeninReferandumukkth
ShareTweetSend
Previous Post

Katledilişinin 25’inci yıldönümünde Musa Anter mezarı başında anıldı

Next Post

İspanya Devleti Katolonya Özerk Bölgesi Üzerinde Baskılarını Arttırıyor!

Next Post

İspanya Devleti Katolonya Özerk Bölgesi Üzerinde Baskılarını Arttırıyor!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • AGEB: Yunanistan Gündemi – Ekim 2024
  • İsviçre’de Gençliğin Durumu?
  • AGEB: Almanya Gündemi Şubat 2024
  • AGEB Siyasi Perspektif Yazısı – Şubat 2024

AGEB PROGRAMI

AGEB PROGRAMI

PROGRAMI OKUMAK VE İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN

DUYURULAR

Duyurular

“İSTANBUL TKIS BLİNDS PERDE” İŞÇİLERİYLE DAYANIŞMAYI BÜYÜTELİM!

Hollanda merkezli HUNTER DOUGLOS firması 30 Ekim 2024 tarihinden bu yana İstanbul’da bulunan TKIS BLİNDS Perde işçilerinin, başta sendikal hak ...

1 Mart 2025
Duyurular

İSVİÇRE’DE AGEB PANELİNE ÇAĞRI

AGEB Basel'de 16 Mart 2025 tarihinde "Emperyalist Savaşlar, Hapishaneler, Göç ve Şovenizm" konulu Panel gerçekleştirecek. Emperyalist Kapitalizmin dünyada barbarlığını artan boyutta sürdürdüğü, ...

1 Mart 2025
AGEB

AGEB 3. KOLEKTİF TATİL KAMPI’NDA BULUŞALIM!

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB) olarak bu yıl 3. Kolektif Tatil Kampımızı 21 Temmuz- 06 Ağustos 2025 tarihleri arasında Yunanistan/Nafplio ...

23 Ocak 2025
AGEB Duyuruları

AGEB ve ADHK Panelleri

Emperyalist savaş kıskacında; Ortadoğu’da gelişmeler ve Türk Devletinin çıkmazı! Emperyalist-kapitalistlerin dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilere yönelik artan saldırıları ...

4 Aralık 2024
Duyurular

1 Mayıs’ta Alanlara!

1 MAYIS’TA HAKLARIMIZI SAVUNALIM, EMPERYALİST YAĞMAYA KARŞI DURALIM! Uluslararası işçi sınıfının ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 ...

25 Nisan 2024
AGEB Duyuruları

İTİF 28. Kongresine davet

AGEB bileşeni olan İsviçre Türkiyeli İşçiler Federasyonu (İTİF), 28. Kongresini “Derinleş̧en çeliş̧kilere, yoğunlaşan baskı ve saldırılara karşı örgü̈tlenelim, mü̈cadele edelim!” ...

29 Mart 2024
AGEB Duyuruları

AGEB 2. Kolektif Tatil Kampında Buluşalım!

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB) olarak bu yıl düzenleyeceğimiz 2. Kolektif Tatil Kampımızı 20 Temmuz- 06 Auğustos 2024 tarihleri arasında, ...

15 Mart 2024
Duyurular

AGEB 5. Yıl Etkinliği

Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği ( AGEB ) kuruluşunun 5. yılı nedeniyle 2 Mart Cumartesi günü İsviçre’nin Zürih kentinde kitleye açık ...

14 Şubat 2024
AGEB

Politik Mültecilere Yönelik Artan Saldırılara Son!

Avusturya’da politik mülteciliğe başvuran Özgür Doğan’a altı yıl sonra red ve iade kararı verildi 2014-2017 yılları arasında Rojava’da IŞID barbarlığına ...

13 Eylül 2023
Duyurular

DEPREMİN YARATTIĞI FELAKET VE YIKIMA KARŞI DAYANIŞMAYI BÜYÜTELİM!

DEPREMİN YARATTIĞI FELAKET VE YIKIMA KARŞI DAYANIŞMAYI BÜYÜTELİM! YAŞANAN KATLİAMIN HESABINI SORALIM! 6 Şubat günü Maraş merkezli yaşanan depremler Antakya, ...

24 Şubat 2023

Avrupa Haber Sosyal Medya

AGEB Sosyal Medya

LİNKLER

  • Yeni Demokrasi
  • Partizan
  • Partizan Medya
  • Partizan Arşiv
  • PŞTA
  • İşçi Köylü Kurtuluşu
  • İbrahim Kaypakkaya
  • Yeni Demokrat Gençlik
  • Yeni Demokrat Kadın
  • Umut Yayımcılık
  • Red Herald
  • Dem Volke Dienen
  • ETHA
  • Fırat Haber Ajansı
  • Gazete Patika
  • Avrupa Demokrat
  • Avrupa Postası
  • Kızıl Bayrak
  • İHD
  • Avrupa Sürgünleri

HAKKIMIZDA

avrupahaber11.org web sayfası AGEB – Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği Resmi sitesidir.

 

ARŞİV

SON EKLENENLER

Faşizmden Kurtuluşun 80. Yılı

7 Mayıs 2025

Mücadele Birliği Hollanda da Üç Fidanı Andı!

5 Mayıs 2025

İsviçre’de 1 Mayıs ve Kaypakkaya anması coşkuyla gerçekleştirildi

5 Mayıs 2025

FACEBOOK’TA TAKİP EDİN

  • Anasayfa
  • AGEB
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Dünya Haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim

© 2024 Avrupa Haber Merkezi

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • AGEB
    • AGEB açıklamaları
    • AGEB Duyuruları
    • Mor Kızıl Kolektif
    • PG/MLM
  • Avrupa Haberleri
  • Türkiye Haberleri
  • Avrupa Gündemi
  • Dünya haberleri
  • Seçtiklerimiz
  • İletişim

© 2024 Avrupa Haber Merkezi